Türkiye’de Organoloji Çalışmaları - I
- meltem alkur
- 30 Tem 2020
- 5 dakikada okunur
Yunanca organon, Latince organum kelimesinden türetilmiş, dilimize ise Fransızca organologie teriminden geçmiş organoloji disiplini kısaca çalgı/enstrüman bilimi tanımlanmaktadır.

Mahmut Ragıp Gazimihal Musiki Sözlüğü’ndeki tanıma göre ise, “insanlığın her çağında ve bütün medeniyetlerde, Avrupa sanatının yeni ve eski musikilerinde olduğu kadar folklor seslerinde hükmü bilinen en küçüğünden en ilerlemişine, çocuk çalgılarından sanatçı sazlarına kadar, duygulanışa vasıtalık edegelmiş aletlerden cümlesinin sayım, tarif ve tarihiyle istisnasız meşgul olan bilim”dir.
Tarihsel gelişimine bakıldığında, 1618 yılında Alman müzik teorisyeni Preatorious’un yayınladığı “Syntagma Musicum” adlı kitabının ikinci cildine “De Organographia” adını vermesiyle beraber müzik aletleri bilimine organoloji ismi verilecektir. Pekçok disiplinin doğmasına neden olan coğrafi keşifler, sömürgecilik hareketleri ve koloni savaşları organoloji disiplinin de ortaya çıkmasına sebebiyet veren başlıca olaylardandır. Yeni kıtaların keşfiyle yeni yerlere seyahat eden seyyahlar topladıkları malzemeyi bir süre sonra sınıflandırma gereksinimi duymuş ve böylece organoloji bağımsız bir disiplin olarak zemin kazanmaya başlamıştır.
Türkiye’de organoloji disiplini hem geç ortaya çıkmış hem de ortaya çıkış seyri Avrupa’dan farklı olmuştur. Avrupa’da 17. yüzyılda başlayan organoloji çalışmalarının Türkiye’de resmi olarak başlaması sonradan konservatuvarların yapım bölümlerine dönüşecek çalgı yapım atölyelerinin kurulmasıdır. Bir gecede bir disiplinin doğması nasıl mümkün değilse çalgı yapım atölyelerinin de akademik düzeyde kurulmasıyla organolojinin bir anda kendine yer bulması mümkün olmamıştır. Bu yüzden bu disiplinin doğmasına zemin hazırlayan çalışmalar da sürece dahil edilmelidir.
Türkiye'de organolojinin ortaya çıkış seyrinin farklı olmasının en önemli sebebi, dünyada antropoloji etrafında şekillenen bu disiplinin Türkiye'de cumhuriyetin ilk yıllarında folklor ve etnografya disiplinleri etrafında şekillenmesidir.
Herder’in “halka doğru” akımının benimsendiği, yurdun her yerinde derlemelerin yapıldığı bu yıllarda doğrudan çalgı bilgisi derlenmese de herhangi bir yörede kullanılan enstrümanların yapım ve tamiratına dair bazı bilgiler derlenmiştir. Osmanlı Devleti’nin resmî ilk konservatuvarı olan ve cumhuriyetin kuruluş yıllarında da faaliyet gösteren Dârü’l Elhan (Nağmeler Evi) bu yıllarda Türk müziği ile ilgili bu derleme çalışmalarını gerçekleştiren en önemli kurumlardandır. Dârü’l Elhan mütareke sonrası aşağıdaki sorulardan oluşan yaklaşık iki bin anket fişi hazırlamış bu fişler Milli Eğitim Bakanlığınca Anadolu’nun dört bir yanına gönderilmiştir.
1. Memleketinizde mûsikişinâslar ve saz çalmakta şöhret kazananlar var mıdır, bunların isim ve hüviyetleri nedir?
2. Kasabanız dâhilinde hangi müzik çalgıları kullanılmaktadır ve bunlardan en çok çalınanı hangisidir?
3. Şehrinizde müzik cemiyetleri var mıdır? Var ise kuruluş tarihleri ve sayıları ve fâliyeti hakkında bilgi verilmesi.
4. Kasabanızda ve köylerinizde okunan halk şarkıları hangisidir? Bunların notalarının yazılıp gönderilmesi.
5. Halk şarkılarını çıkaran kimlerdir? Bunlar ne gibi durum ve olayların etkisi altında çıkmıştır?6. Halk şarkılarından en fazla sevilen ve söylenen hangileridir? Bunlar arasında eski ve yeni devirlerin hislerini ve menkıbelerini tasvîr ve ifâde edenler var mıdır? Var ise notalarının gönderilmesi.
7.Şehrinizdeki kütüphânelerde veya herhangi bir kişide eski müzik eserlerimize ait nota ve kitap var mıdır? Var ise bunlar hakkında açıklamada bulunulması.
8. Bulunduğunuz mahalde eski sazlardan şimdiye kadar muhâfaza edilebilenler var mı? Var ise nelerdir ve kimlerin nezdindedir?
9. Okullarınızdaki erkek ve kız öğrenciler şimdiye kadar marş ve şarkı olarak ne gibi şeyler öğrendiler? Bunların isimleri nelerdir? Kimlerin eseridir?
10. Birinci Dünya Savaşı ve milli mücadele esnâsında memleketimizde ne gibi milli ve vatani şarkılar terennüm edildi ve hâlâ hangileri söylenmektedir? Bu yolda şarkılar varsa notalarının gönderilmesi.
11. Notalardan ve müzik kitaplarından en fazla hangilerine ihtiyacınız vardır?
12. Şehrinizde müzik çalgılarını üreten ve tamir eden kimseler var mıdır? Bunlar en fazla hangi sazların üretilmesi ve tamiriyle meşgûl oluyorlar?
13. Kasaba ve köylerdeki her çeşit eğlencelerde ne gibi sazlar çalınmakta, şarkı ve türkü olarak neler söylenmektedir?
14. Halkın duygularını ifade eden şarkılar ve türküler hakkında genel değerlendirmeniz nedir?
Tabloda görüldüğü üzere anket fişinde yer alan 2, 8 ve 12. sorular halk çalgılarının tespiti içindir. Genel olarak sorular her ne kadar halk müziği malzemelerinin tespiti için olsa da çalgıların resmi kurumlarca tanınması ve kayda alınması açısından büyük önem arz etmektedir (1927 yılında Dâru’l-Elhân adının yerini İstanbul Konservatuvarı’na bırakmasıyla 1927-1929 yılları arasında yapılan bütün derlemeler literatürde İstanbul Konservatuvarı’nın adı altında yapılmış gözükmektedir).
1927 yılında Ankara’da Türk Halk Bilgisi Derneği kurulmuş ve bu dernek 1928 yılında “Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber” adlı bir kılavuz yayınlamıştır. Gazimihal bu kılavuzda “Musikîye Dair Halk Bilgisi Toplayıcılarına Rehber” isimli bir çalışma kaleme almıştır. Bu bölümde çalgıların hangi yörede kullanıldıklarından nasıl kullanıldıklarına, dış görünüşlerinden ölçülerine, tel sayılarından hammaddelerine kadar tüm özelliklerinin kayıt altına alınması gerektiğine dair bilgiler vermektedir. 1929 yılında İstanbul Konservatuvarı bünyesinde gerçekleştirdiği dördüncü derleme gezisinin ardından 1930-1940 yılları arasında Bartın Gazetesinde yayınlanan şu çalışmaları yayınlanmıştır: Karadeniz kemençe üslubunun menşei meselesi, Anadolu'nun çocuk sazları, Tulum düdüğü ve boru, Az tanınmış tarihî bir halk sazı: Mey. Gazimihal dışında, M. Şakir Ülkütaşır’ın “Sinop ve dolaylarında halk sazları üzerine bir araştırma”, Sadi Yaver Ataman’ın “Halk sazlarında kemane yahut yay ve Anadolu halk sazları ve yerli mûsıkîciler” başlıklı yazıları yine Bartın Gazetesinde yayımlanmış enstrümanların tanınmasına ön ayak olan çalışmalardandır.
Atatürk’ün 1 Kasım 1934’te TBMM açılış konuşmasında şu söyledikleri Musiki Devrimi olarak adlandırılacak yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur: “Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak, bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musiki, yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir...”. Konuşmasında açıkça görüldüğü üzere Mustafa Kemal Türk musikisini yüceltmektedir. Ancak bu sözleri kamuoyunda Alaturka müziğin yasaklanması olarak algılanmış, konu farklı yönlere çekilmiş, gençlere böyle müzikler dinlememeleri Alaturka müzik çalan yerlere gitmemeleri yönünde gazetelerde yazılıp çizilmiştir. Hatta Akşam Gazetesinin haberine göre Alaturka enstrümanlarda fiyat düşüklüğü yaşanmıştır.

Şekil 1: Akşam, 13 Kasım 1934
Aslında musiki açısından bir devrime gitme ihtiyacı yersiz değildir. Çünkü 1934 yılında “Garp Mûsıkîsinin Esası Eski Türk Mûsıkîsidir” adlı çalışmasında Ali Rıfat Çağatay’ın söylediği üzere Türk müziği çalgıları ciddi bir saldırı kampanyasıyla karşı karşıyadır. Özellikle yabancı basında ud ile temsil edilen Osmanlı mûsıkîsi istilacı bir düşmana benzetilmekte, Türk müziği çalgıları ile müzik yapanların akıl hastanesine layık olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca bu çalgıların hiçbiri sahne musikisine uygun görülmemektedir. Alafranga müziği benimsenmedikçe Türk musikisinin devamlılığının olmayacağı dile getirilmektedir. Tüm bu karalama kampanyaları Türk musikisinin gerek enstrüman gerek eserler açısından kendini ortaya koyma ihtiyacını doğurmaktadır. Bu nedenle 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nda bir çalgı yapım atölyesi kurulması ve bu atölyenin başına Almanya’dan getirilen Heinz Schafrat adlı bir uzmanın geçirilmesi önemli bir dönüm noktasıdır. Schafrat, her ne kadar II. Dünya Savaşının patlak vermesiyle 1939 yılında ülkesine geri dönse de yetiştirdiği asistanlar (Necati Orbay, Abdullah Arseven ve Mithat Arman) çalgı yapım atölyesi çalışmalarını önemli yerlere getireceklerdir. Çalgıların ilk kez belirli standartlarda yapılmaya başlandığı bu çalgı yapım atölyesi organaloji disiplinin Türkiye’de müstakil bir disiplin olmasını sağlayacak dönüm noktalarından biridir. 1936 yılı öncesi çalışmalar daha çok derleme faaliyetlerinin bir yan ürünü olarak karşımıza çıkarken bu tarihten sonra alaturka ve alafranga çalgıların standardizasyon ve enstrümantasyon kapsamında üretildiği görülecektir.
KAYNAKÇA
Açın, C. (1976). Enstrüman Bilgisi. İstanbul: Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı Koruma Derneği yayınları.
Çağatay, A. R. (1934). Mûsikî İnkılâbı: Garp Mûsikîsinin Esası Eski Türk Mûsikîsidir, Akşam, 6.
Gazimihal, M. R. (1961). Mûsîki Sözlüğü, Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Işık, S.T. (2020). Türkiye’de Organoloji Çalışmalarının Seyri. Gorgon Dergisi, (11).
Işıktaş, B. (2018). “Dünyada ve Türkiye’de Organoloji Çalışmaları”, UHMAD, (12), 1-24.
Kocatürk, U. (1984). Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Turhan Kitabevi. 6.
Kolukırık, K. (2016). Osmanlı Devleti’nde İlk Resmî Konservatuvar Olan Dârülelhanda Derleme ve Yayım Faaliyetleri. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (35) , 479-798.
Kostak, A. (2001). Kanunun Enstrümantasyon ve Orkestrasyon Açısından Değerlendirilmesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yüksek lisans tezi), İstanbul.
Say, A. (2010). Müzik Ansiklopedisi, Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları.
GAZETE
Akşam, 13 Kasım 1934.
Dârülelhan Mecmuâsı, 1 Şubat 1340, Şehzâdebaşı, Evkâfı İslâmiyye Matbaası.
Comentários